Pages

27.08.2010

Jean-Luc Godard'ın Stili



“Yığınla genç sinemacıyı etkilediğim ileri sürülüyor. Dahası bir Jean-Luc Godard stilinden söz ediliyor. Bence Godard’ın stili, bir stilinin olmamasıdır. Ben sadece filmler yapmak istiyorum, hepsi bu.”

JEAN-LUC GODARD

Chloe (2009)



Yönetmen, Atom Egoyan'ın erotik-gerilim tarzındaki bu filmi maalesef vasatı aşamamış. Bu türde, sıradışı bir konuya sahip olmasının yanında zengin bir oyuncu kadrosuna sahip olan film, gerilim ve dram unsurların eksik kalması ile eksi puan alıyor. Daha çok erotik öğelerin ön plana çıktığı filmde, cesur sahneler de adından söz ettirir nitelikte. Konuya gelirsek eğer, Catherine(Julianne Moore) ve David (Liam Neeson) iş hayatlarında başarıyı yakalamış, biri doktor diğeri akedemisyen bir karı kocadır. Herkesin, gıpta ettikleri bir evliliği olan bu çifttin aslında geri plana atılmış bir çok problemi vardır. Yıllar geçen evliliklerinden sonra, birbirlerine karşı cinsel istekleri azalmış ve aynı evde yaşıyan iki dost gibi olmuşlardır. Cathrine, David'in kendi doğum günü partisini şehir dışında olması nedeni ile kaçırması sonucunda, aldatılma şüphesi ile yüzleşir. Kocasının başka kadınlara zaafı olduğunu kanıtlamak içinse, Chloe(Amanda Seyfried) adlı güzel bir eskortla anlaşır. Kocasının ona bağlılığını test etmekte kararlı olan Catherine gizemli ve tehlikeli eskort Chloe ile sınırları zorlayan bir işe karışır ve işler iyice içinden çıkılımaz bir hal alır...Kabaca özetlemek gerekir ise; boş bir anınızda izlenebilecek, biraz zehirli sarmaşık tadı veren, gerilim ve dram unsurlarının eksik olduğu modern bir erotik film diyebiliriz. iyi seyirler

25.08.2010

Unutulmaz Sahneler ve Replikler #3


IL POSTINO (1994)

Bu muhteşem filme dair o kadar çok güzel nokta var ki, herbirini anlatmaya kalksam günlerimi alır heralde:) ama en güzel sahnelerden birinde ,Şair Neruda ve Postacı Mario arasında şöyle bir diyalog geçer;


Neruda: Benim şiirimle kızı baştan çıkarmışsın.

Postacı: Senin yazdığın şiirle kızı baştan çıkardığım doğru. Ama o şiir sana ait değil.

Neruda: Benim yazdığım şiirin bana ait olmadığını mı söylüyorsun?

Postacı: Evet. Şiir, yazana değil ihtiyacı olana aittir. !!!!!(BURAYA DİKKAT)

Neruda:Bu demokratik fikrini takdir ettim doğrusu.

Little Fockers Geliyor!!!




Serinin ilk filmi olan Meet the Parents'i izlediğim günü daha ilk günki gibi hatırlıyorum. Tam, 10 sene geçmiş üzerinden ama bu 10 sene içerisinde beni bu kadar güldürebilen bi 10 film daha izlememişimdir. Açıkçası, serinin ikinci filmi olan Meet the Fockers'da(2004) bir miktar beklentilerimin altında kalmıştı ve onun için serinin üçüncü filmi Little Fockers'ı çok merak ediyorum ve vizyona girmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Filmde, Ben Stiller, Robert De Niro, Owen Wilson gibi isimlerin yanında süpriz olarak, Jessica Alba ve Harvey Keitel gibi isimlerde karşımıza çıkıyor. Son olarak filmin, Amerika vizyon tarihi ise, 22Aralık 2010.

24.08.2010

Aşk Bir Güneşe Benzer



İşitin Ey Yarenler Aşk Bir Güneşe Benzer


İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer

Aşkı var gönlü yanar yumuşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp kah kışa benzer

Ol sultan kapısında hazreti tapısında
Aşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer

Geç Yunus endişeden gerekse bu pişeden
Ere aşk gerek evvel ondan dervişe benzer


Yunus Emre

19.08.2010

Unutulmaz Sahneler ve Replikler #2


Cool Hand Luke

Paul Newman'ın başrolünde olduğu 1967yapımı bu film, bir çok yönden bir fenomen haline gelmiş bir hapishane filmidir. Filmin, içinde geçen replikler ise gerçekten çok can alıcı. İşte onlardan birkaçı;

luke: i can eat fifty eggs.
dragline: nobody can eat fifty eggs.
convict: you just said he could eat anything.
dragline: did you ever eat fifty eggs?
luke: nobody ever eat fifty eggs.

luke: what we've got here... is failure to communicate


p.s: Luke'un annesi öldükten sonra söylediği şarkı da bence, hüznün bugüne kadar aktarılmış en eğlenceli haliydi. İşte sözler;

i don't care if it rains or freezes...
...as long as i got my plastic jesus...
...sitting on the dashboard of my car.
comes in colors pink and pleasant.
glows in the dark 'cause it's iridescent.
take it with you...when you travel far.
get yourself a sweet madonna...
...dressed in rhinestone sittin' on...
...a pedestal of abalone shell.
going 90, i ain't scary...
...'cause i got the virgin mary...
...assuring me...
...that i won't go to hell.
get yourself a sweet madonna...
...dressed in rhinestone sittin' on...
...pedestal of abalone shell.
going 90, i ain't scary...
...'cause i got the virgin mary.
assuring me...
...that i won't go to hell.

Unutulmaz Sahneler ve Replikler #1


Four Weddings and a Funeral

4 düğün 1 cenaze filminin birçok unutulmaz sahne ve replik vardır. Ama, en önemlilerinden biri, Matthew'ün en yakın dostu, Garet'in cenazesinde okuduğu
o muhteşem şiir ve o andır...

W.H Auden, Funeral Blues

Stop all the clocks, cut off the telephone,
Prevent the dog from barking with a juicy bone,
Silence the pianos and with muffled drum
Bring out the coffin, let the mourners come.
Let aeroplanes circle moaning overhead
Scribbling on the sky the message He Is Dead.
Put crepe bows round the white necks of public doves,
Let the traffic policemen wear black cotton gloves.

He was my North, my South, my East and West.
My working week and my Sunday rest,
My noon, my midnight, my talk, my song;
I thought that love would last forever; I was wrong.

The stars are not wanted now: put out every one;
Pack up the moon and dismantle the sun;
Pour away the ocean and sweep up the wood;
For nothing now can ever come to any good.

Türkçesi;

Tüm saatleri durdurun, telefonu kesin,
Köpeği havlatmayın arkasında sulu bir kemiğin,
Piyanoları susturun, ve çalarken boğuk sesli davullar
Tabutu çıkarın dışarı, gelsin yas tutanlar.

Uçaklara inleyerek daireler çizdirin göklerde
Yazarken bu haberi, "O öldü." diye,
Siyah fiyonklar takın beyaz boyunlarına güvercinlerin,
Trafik polislerine siyah eldivenler giydirin.

O benim Kuzey'imdi, Güney'imdi, Doğu'mdu ve Batı'mdı,
Çalışma haftam ve Pazar rahatımdı.
Öğlem, gece yarım, konuşmam, şarkım;
Sevgi sonsuza dek sanırdım, yanıldım.

Yıldızlar artık gereksiz, söndürün hepsini
Ay'ı paketleyin, parçalayın Güneş'i
Dökün okyanusu, süpürün ormanı
Artık hiçbir şey güzelleştiremez hayatı.

18.08.2010

From Paris With Love (2010)



From Paris With Love, Luc Besson ve Pierre Morel'in tekrar işbirliği içinde olduğu bir aksiyon-macera filmi. Daha önce bu ikiliyi, Taken ve B13 filmleri ile izlemiştik. Kişisel olarak değerlendirmem, From Paris With Love, diğer iki filmden de daha düşük seviyede olmuş. Sıradan, bir hikayeyi, ne kurgusal olarak ne de cast olarak tamamlıyabilmişler. Son yıllarda sayısı artan, Luc Besson eserlerinden sadece bir tanasi, 90'li yıllarda bu kadar güzel filmler çevirmiş birinin son yıllarda, içinde bulunduğu bu projeleri de anlamak mümkün değil tabiki. Filmin başrollerini, Joh Travolta ve Jonathan Rhys Meyers üstleniyor. İkilinin uyumu sıfıra yakın ve oyunculukları pek de başarılı değil. Yan rollerde ise karşımıza ismi pek duyulmamış genç oyuncular çıkıyor. Konuya gelirsek eğer; Paris'te, Amerikan elçiliğinde görevli olan James Reece, daha alt görevlerde CIA için çalışmaktadır ve tek derdi mesleğinde yükselmek ve en gizli görevlerde yer almaktır. Fırsat, sonunda eline geçer ve Paris'e kısa bir görev için gelen ajan Charlie Wax'a eşlik etmesi gerekir. İlk başlarda ciddiye almadığı bu işin, bir gecede tüm Paris'i altüst etmeleri ile ne kadar ciddi olduğunu anlar ve işlerin sonucunda kendisine kadar dayanması ile işler iyice karışır. Aksiyon meraklıları bu filmi belki bi derece beğenebilirler ama kısace söyliyebilirim ki, film ortalamanın bayağı altında. Çerez olarak, izlenecek hiçbirşey bulamadığınız bi akşam, izleyebilirsiniz:)

Sleepless in Seattle (1993)



Geçen günlerde bir müzik marketi gezerken buldum bu filmi. Yıllar önce, tahminim 1996yılıydı heralde ilk defa yılbaşı arifesinde Show Tv'de izlemiştim. 10yaşında olmama rağmen çok eğlenceli ve romantik bulmuştum bu filmi. Tabi sonra koca atlası açıpta, Seattle'i ve Baltimore'u araştırmama da vesile olmasıda cabasıydı. Daha öncede söylemiştim, 90'li yıllar Hollywood yapımı romantik ve komedi filmlerini çok severim. O daha saf olan duygusal beklentiler, arka fonda çalan muhteşem soul ve jazz müzikler, havaya balonlar fırlatılan yılbaşı baloları ve uzun geniş pardasülü ablalar ve abiler,bu detayların hepsi beni benden alır ve çoçukluğuma götürür. Ve, ne güzeldi o 90'lar dedirtir. İşte, karşımızda bu filmlerden biri var. Yönetmenliğini, When Harry met Sally ve You ve got mail ile tanıdığımız Nora Ephron'un üstlendiği filmin, oyuncu kadrosuda bir o kadar geniş. Tom Hansk (Sam) ve Meg Ryan (Annie)'yi başrollerde görüyoruz. Diğer oyuncular ise; Bill Pullman, Ross Malinger ve Victor Garber'i görüyoruz.



Eşini kısa bir süre önce kaybetmiş olan Sam (Tom Hanks)oğlu Jonah ile başbaşa kalmıştır. Bir yandan küçük oğluyla ilgilenmek zorunda olan Sam bir yandanda eşinin hatıraları ile yaşaması, hayatını zorlaştırmaya başlamıştır. O da çareyi, tası tarağı toplayarak, Seattle'a taşınmakta bulur. Bir gece, oğlu Jonah, ulusal bir radyo programına katılır ve babasının yeni bir eşe ihtiyacı olduğundan bahseder, işte o anda tüm hayatları bir değişim sürecine girer. Amerika'nın dört bir yanından Sleppless in Seatlle'a yani Sam'e mektuplar gelir. Hepsi nerdeyse aynı derecede tek düze ve basittir sadece biri hariç, Baltimore'dan Annie'nin (Meg Ryan) mektubu dışında. Aslında, Annie'de evlenmek üzere olan genç bir kadındır, ama bir sihir aramktadır işe o sihir, belkide çok uzaklarda Seattle'da dır. Ama, bu sihir birleşme için gerekli bağlantıyı küçük Jonah yapacaktır ve bu birleşme pek de kolay olmayacaktır:)



Bir çok Hollywood yapımı romatik komedi filminin, kimi zaman örnek aldığı, kimi zamanda içinden alıntılar yaptığı, küçük ve samimi bir film. Tavsiyem, romantik-komedi sevenlere, eğer sevmiyorsanız sıkıcı ve klişe bulabilirsiniz. İyi seyirler...