'BİR İŞÇİ SINIFI GÜZELLEMESİ'
Sene 1984,İngiltere'de Margaret Thatcher ikinci kez hükümeti kurmaya hak kazanmış fakat ortalık henüz yatışmamış aksine daha da hareketlenmiştir.Thatcher 1979'da İşçi Partisi'nden hükümeti devralmış ve ilk günden beri İngiltere'yi ekonomide ve uluslararası arenada eski günlerine getirmeyi amaçlamaktadır.O dönem tüm dünyada tekrar etkisini hissettiren liberalizm rüzgarının da etkisiyle,ekonomide devletin rolünün azaltılacağını savunmuş fakat uyguladığı politikalar liberalizmin vaadettiği gibi tam istihdamla sonuçlanmamış aksine işsizlik İşçi Partisi dönemindekinin iki katına kadar yükselmiştir.Üstelik,sanayideki gerileme de Thatcher'ın söylediklerinin gerçekleşmediğinin açık bir göstergesi gibidir.Fakat 83 seçimlerinde tüm olumsuzluklara rağmen savaşlar ve krizlerden mevcut iktidarların beslendiği adeta ispatlanmış ve Arjantin cuntasının Falkland adalarını işgal etmesiyle İngilizlerin adayı geri almasının arasında neredeyse bir zaman farklılığı olmamasına rağmen,bir "savaşcık" çıkmıştı.Tahmin edilebileceği gibi,halk tüm olumsuzluklara rağmen kenetlenmişti,bu kriz ve savaş ortamından daThatcher yeniden hükümet kurma göreviyle çıkıyordu.
Thatcher nasılsa her mağlubiyetten galibiyetle ayrılmasını biliyordu fakat ona karşı tepkiler de dinmiş değildi.1984 senesi İngiliz sendikacılık hareketinin belki de en etkili olduğu seneydi.Bunlardan en önemlisi de Milli Madenciler Sendikası'nın bir seneyi bulan greviydi.İşçiler greve uzun süre devam etseler de istediklerini elde edemiyorlardı çünkü Thatcher bu grevden hemen önce kömür stoklamıştı...Hiç bir şey elde edilemeden sonlanmıştı grev.İngiltere'nin kuzeyinde,insanların potansiyel birer maden işçisi olarak doğduğu Durham kentinde ve her anlamda bu çizginin dışına çıkmaya çalışan Billy Elliot'ın evinde aynı hüzün vardı...
Uzun sayılabilecek bir girişin ardından filme gelirsek;Billy'nin babası ve abisi sendikada aktif olarak yer almaktadırlar ve kaderlerine boyun eğmeyi reddetmektedirler.Bu uğurda gerek grev kırıcılarla gerekse de polislerle sürekli çatışma halindedirler.Billy'nin hayatı ise o kadar karışık ve tehlikeli değildir.O,gününün çoğunu yaşlı ve biraz da arızalı "büyük anne"siyle ilgilenerek geçirmektedir ve okula gitmektedir.Haftada bir günde boks kursuna gider.Babasının arttırdıklarıyla...Fakat onun hayatı boks kursu almaya gittiği spor salonunda gördüğü bale dersleriyle değişecektir.Gizli gizli bale yapmaya başlar.Çünkü,babası da abisi de onun kendileri gibi güçlü olmasının ancak boksla gerçekleşebileceğini düşünürler.Bu onlarda bir güdülenme gibidir.Üretimin sürekli hale gelmesi için,aksamaması için,işçilerin sağlıklı ve güçlü olmaları gerekir.Kaderlerine karşı çıkan bir baba-oğul bile iç güdüsel olarak ailenin en genç ferdini dövüş sporlarına sevk etmektedir.Öyle ya,Billy'de er ya da geç yerin altına inecektir.Öyleyse gerçek bir işçi gibi "güçlü" olmalıdır.Ancak Billy'nin aklı ne bokstadır ne de maden işçiliğinde.O kendini sadece dans ederken iyi hisseder.Geleneklerden haberi bile yoktur.Tek istediği dans etmektir.
Stephen Daldry'nin ilk filmi Billy Elliot.Bir ilk film olarak çok başarılı olduğunu söyleyebiliriz.Özellikle bir şeyler anlatma derdinde olan çoğu filmin başaramadığı,hikayeyle gerçeğin uyumu,bir birlerinin önüne geçmemeleri ve ikisininde ağırlığını hissetirmeleri övgüye değer.Bana kalırsa filmin sanatsal açıdan en başarılı olduğu yan da bu.Bir yandan Billy'nin hikayesi anlatılırken,fondaki Durham'da da İngiltere tarihinin en önemli grevi gerçekleşiyor ve Billy tabii ki bu gerçekten etkilenmeden devam edemiyor hayatına.Yani,içinde bulunulan durumun kişinin hayatına etkisi söz konusu.Bunu başarıyla gerçekleştirebilen film sayısı gerçekten az.Ayrıca,İngiliz aile yapısına,genel olarak alt sınıfların yaşayışına,eş cinselliğe bakışıyla da dikkat çekiyor Daldry.2000 yapımı bu film daha sonraki yıllar "London to Brighton","Breakfast on Pluto","Somers Town" ve "The Cottage" gibi Ada sinemasından farklı,başarılı deneysel filmler izleyeceğimizin habercisi gibi gözüküyor.Başyapıt olmasa bile,Ada sinemasında gerçek ve hayal ikilisini aynı anda tattırabilen,başarılı bir yapım olarak göze çarpıyor.
The Substance: Konumuz Güzellik Saplantısı
4 gün önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder