Pages

15.03.2010

Agora




Alejandro Amenebar, yine yapacağını yapmış ve ortaya muhteşem bir tarihi film çıkarmış. Uzun zamandır da, çekmekte olduğum iyi bir tarihi film izleme hasretimi de dindirmiş oldu. Tabiki, filmin çok sevdiğim ve aşık olduğum(İstanbul'dan sonra) İskenderiye şehrinde geçmesi, beni daha da etkileyen bir neden oldu. Film, dünya tarihini derinden etkileyen ve değiştiren kişileri ve olayları anlatıyor. M.S 4.yy'da geçen hikaye , ünlü kadın matematikçi Hypatia'nın hayatına ve İskenderiye'nin o yıllarda bulunduğu kaotik ortama odaklanıyor. Hypatia, asil bir Pagan aileden gelen, kendisi inançsız olan ve güzelliği ile tüm erkekleri peşinden koşturan bir bilim kadınır. Tarihde belkide, bilinen ilk kadın matematikçi ve astrologdur. Tüm zamanını, öğrencilerine ve dünyayanın gizemli yapısını çözmeye adıyan bu kadın, her zaman ki gibi din yobazları tarafından cadılıkla ve tanrı tanımazlıkla ithaf edilmiş ve vahşice öldürülmüştür. Diğer yandan güzelim bilim ve sanat şehri İskenderiye ise din kavgaları sonucu, yaşanmaz bir hale gelmiştir, Yahudiler, Hristiyanlar ve Paganlar arasında geçen iktidar mücadelesi sonucu, binlerce insan ölmüş, yakılmasa belki de dünya tarihini değiştirecek olan İskenderiye Kütüphanesi tarumar edilmiştir. Film, bu zorbalıkların, başlangıcı olan Hristiyan barbarları ve din olgusunun insanları nasıl değiştirdiği, kendinden olmayanı nasıl yok etme çabası içinde olduğunu çok cesurca işlemiş. İnsanlığın, en büyük hazinlerinden biri olan İskenderiye Kütüphanesi cayır cayır yanarken, Hypatia'nın çığlıkları ve gözyaşlarınin insanı etkilememesi mümkün bile değil. Ayrıca, Hristiyan Papazın, İncil'den alıntılarla yaptığı, Hristiyanlıkta kadının rolü konuşması, dinlerin nasıl kadınları ikinci planda tuttuğuna dair güzel bir örnek olarak gösterilebilir...

Sonuç olarak Amenabar, dinlerin insanları nasıl derinden etkilediğini ve kötü niyetli insanların elinde nasıl tehlikeli bir silah haline geldiğini çok cesurca anlatmış. Kendinden olmayanı, tahammül edemeyen, bilime ve sanata saygı duymayan, kandırlımış bu halk, yıllar önce insanlığın en değerli hazinesini, gözlerini kırpmadan yakmışlar ve dünya tarihinin akışını derinden etkilemişlerdir. Ellerine sağlık Amenebar, yine cesur ve kaliteli bir iş çıkarmışsın ortaya...

P.S: Filmin konusuna dalarak , oyuncuları maalesef atlamışım:) Hypatia, rolünde Rachel Weisz ve Davus rölündeki Max Minghella çok başarılı oyunculuklar çıkartmışlar. Filmin diğer oyuncuları ise; Oscar Isaac, Ashraf Barhom ve Micheal Lonsdale.

13.03.2010

Pleasantville



90'lı yıllarının son bölümünde yapılmış en iyi filmlerden biri olan, Pleasantville, gerek kurgusu, gerekse de görüntü zenginliği ile çok öne çıkmış bir yapımdır. En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Kostüm ve En İyi Orjinal Film Müziği dallarında Oscar'a aday olmuş bu film, birçok festivalden de ödülle dönmüştür. Gary Ross'un yazıp yönettiği bu fantastik dramanın, başrollerini ise Tobey Maguire ve Reese Witherspoon paylaşıyor. Yan rollerde ise karşımıza, Joan Allen, William H.Macy, Jeff Daniels ve J.T. Walsh gibi başarılı isimler çıkıyor.



90'larda yaşadıkları hayattan pek memnun olmayan David ve Jennifer, 50'li yılların ünlü dizisi Pleasantville'i izlerken, bir anda kendilerini fantastik bir şekilde dizinin tam ortasında bulurlar. Zamanla, bu siyah-beyaz sitcom diziye alışan kardeşler, diziye yeni bir soluk ve renk getirirler. Onların getirdiği değişikler sonrası, Pleasantville halkı, yeni şeyler tatmaya ve yaşmaya başlarlar ve zamanla dizi de ki çoğu karakter renklenmeye başlar, ama inatla siyaz-beyaz kalan bir kısım kasabalı, gidişattan pek memnun değildir...



50'li yılların siyah-beyaz gözüken dünyasını, renklendiren bu film, bir yandan da nostaljik bir yolculuk yaşamamızı sağlamış. Bir yandan bunları yaparken, diğer yandan da mesaj veren ve ABD'nin toplumsal yapısını ve insanın en öenmli değerlerini sorgulayan bir yapım olmuş. Herkese tavsiye edebileceğim, sanatsal zenginliği yüksek, fantastik bir drama filmi, iyi seyirler...

8.03.2010

A Serious Man


Coen Kardeşler bu sene, A Serious Man filmi ile tekrar en iyi film dalında, Oscar'da yarıştı. Gerçi, yarışmasında ki en büyük neden, aday listesinin 5'ten 10'a çıkmasıydı. Bügüne kadar izlediğim en kötü Coen Kardeşler filmi olan, A Serious Man, yönetmen kardeşlerin No Country For Old Men'den sonra yaşadığı inişin, en büyük göstergelerinden. Alışık olduğumuz komedi ve mizah unsurlarından uzak, kara-komedi bir yahudi filmi, ne kurgusu sağlam ne de senaryosu. Oturup, bol bol yahudi dini ritüllerini izleyip, yahudi bir adamın hayat karşısında çaresiz kalışına şahit oluyoruz. Öyle ki, bu çaresiz adama hiçbir haham bile derman bulamıyor. Yahudi yönetmenlerin dinleri hakkında bilgi verme ve mizahi yönlerini aktarma alışkanlığına alışığız, ama bu sefer fazla olmuş gibi, yahudi olmayan gerçekten filmden çok sıkılır. 60'lı yılların Amerika'sın da geçen bu hikaye, Larry Gopnik isimli bir profesörün, gitgide kötüye giden hayatını aktarıyor. Larry, karısı Judith tarafından aldatılmakta ve mesleki kariyeri sıkıntıda olan bir adamdır. Bunun yanı sıra serseri ve umursamaz oğlu,ile alışveriş kolik kızı ve sorumsuz kardeşi Arthur, sıkıntılı olan hayatını iyice çıkmaza sokar. Bu sorunlarını aşmak ve üzerinde ki yükü atmak isteyen, Larry kapı kapı tüm hahamları gezer ve onlardan tavsiye almaya çalışır. Ama , tek aldığı tavsiye yahudi olmayan adamın dişlerinin arkasından çıkan ibranice harflerderdir. Bu durumdan çıkış yollarını aramaya devam eden Larry, gerçek ve ciddi bir dost aramaktadır, tüm dertlerini paylaşabilecek. Tüm hayatı, olumsuz giden bir adamın hikayesi, bol dini mizah kullanılarak renklendirilmek istenmiş , kurgusu ve senaryosu ile başarısız, sonu muğlakta kalan bir film. Tavsiye etmem, ama biliyorum ki benim gibi, Coen Kardeşler filmi izlemekten kendinizi alamıyacak ve derin bir hayal kırıklığına uğrayacaksınız.

3.03.2010

This Boy's Life


1993 ABD yapımı bu dram filmi, gerçek bir hikayeden esinlenerek beyazperdeye aktarılmış. Hikayenin kahramanı olan, Tobias Wolff'un aynı adlı romanından , uyarlanan bu yapımın, yönetmenlğini ise Micheal Coton-Jones üstlenmiştir. Başrollerde ise karşımıza, Robert De Niro, Leonardo Di Caprio ve Ellen Barkin çıkıyor. 1950'li yılların Amerika'sın da geçen bu hikaye, eşinden yeni boşanmış Caroline ve oğlu Tobby'nin mutluluğu yakalama ve yeni bir yaşam kurma çabalarını konu alıyor. Bu ikili, nerdeyse tüm Amerika'yı turlayıp, karşılarına çıkabilecek fırsatları yakalamaya çalışmaktadırlar. Caroline, günlük, geçici ilişkiler yaşarken, Tobby ise yeni yetme halleri ile sokaklarda serseri arkadaşları ile takılmaktadır. Caroline, son olarak taşındıkları Seattle'da, Dwight isimli eski bir askerle tanışıp, evlenmeye karar verir. Tabi ki, bu kararda düzenli bir hayat kurmak ve oğlu Tobby'i yola sokmak amacı vardır. Ama, işler pek umduğu gibi gitmez ve Dwight'in sadist disiplin yanlısı tavırları, anne oğulu hiç ummadıkları bir buhrana sürükler. Bir süre sonra, duruma aldırış etmemeye başlayan Caroline, herşeyi kabullenmiş olsa da. Tooby, bulundukları kasabadan ve Dwight'dan kaçmayı aklına koymuş ve binbir numarada olsa üniversiteye başvuru yapmayı başarmıştır. Artık, tek engel annesini de Dwight'dan uzaklaştırıp, kasabadan kaçmaktır...

Son derece başarılı bir biyografik-dram filmi, 1950'li yılların da ne kadar başarılı bir şekilde aktarıldığını söylemememek elde değil. Genel olarak filmin mesajı şu, bir insanın hayallerini kimse baltalıyamaz, işte bu erkek çoçuğu da baskı ve şiddet görmesine rağmen hayallerini gerçekleştirdi ve başarıyı elde etti. İzlenmesi gereken filmler listesine kolaylıkla koyabilirsiniz.

Ps: Leonardo Di Caprio ve Robert De Niro'nun uyumu ve oyunculukları gerçekten başarılı, ayrıca filmde Tobey Maguire, Carla Gugino ve Eliza Dushku gibi isimler yan rollerde başarılı işler çıkarmışlar...

1.03.2010

Oscar'ı Kim Alır???


7 Mart Pazar Günü yapılacak Oscar Ödülleri öncesi, son günlerde tahminler havada uçuşuyor. Bir sinema sever olarak, sinemanın en gösterişli ve sansasyonel ödülleri öncesi bir tahminde ben yapmak istiyorum, bakalım kaçta kaçını tutturacağım:)


Film Haritası, 2010 Oscar Tahminleri;

En İyi Film
Tahminim: Avatar
Gönlümden Geçen: Avatar

En İyi Yönetmen
Tahminim: James Cameron
Gönlümden Geçen: Quentin Tarantino

En İyi Erkek Oyuncu
Tahminim: Jeff Bridges
Gönlümden Geçen: Jeff Bridges

En İyi Kadın Oyuncu
Tahminim: Sandra Bullock
Gönlümden Geçen: Carey Mulligan

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Tahminim: Christopher Waltz
Gönlümden Geçen: Christopher Waltz

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Tahminim: Mo'nique
Gönlümden Geçen: Vera Farmiga

En İyi Animasyon
Tahminim: Up
Gönlümden Geçen: Up

En İyi Yabancı Film
Tahminim: The White Ribbon
Gönlümden Geçen: Un Prophete