Pages

31.07.2009

Lat Den Ratte Komma In (Gir Kanıma)


Son yıllarda kuzey Avrupa sinemasının belikide en başarılı korku-dram filmlerinden biri Let The Right One In. 2008 yapımı İsveç filminin, yönetmenliğini Thomas Alfredson yapıyor. Son yıllarda yeniden popülerleşen vampir konulu filmlere, bu sefer Avrupa Sineması farklı bir yorum ve anlayış getiriyor. Dedikodulara göre bu filmin, çoktan Hollywood yapımı yola girmiş bile. Vampir filmleri içinde son zamanlardaki değişim herkesin gözüne çarpıyor, kana susamış, tabut içinde yatan, ve tek dertleri insanları öldürmek olan vampirlerden, yaşamak için öldüren ve aşık dahi olabilen, romantik vampirlere doğru bir gidiş var. Bu vampir temalı İsveç filmindede bu detayların bir kısmı gözümüze çarpıyor. Oscar, ilkokulda okuyan, sessiz ve içine kapanık bir çocuktur. Annesi ve babası ayrılmış, ve o şehirde annesi ile birlikte yalnız yaşamaktadır. Birgün esrarengiz komşuları yan dairelerine taşınır. Eli ve babası, son derece gizemli yaşamaktadırlar ve Eli sadece akşamları dışarı çıkmaktadır. Bu küçük vampir kızla, Oscar arasında zamanla inanılmaz kuvvetli bir arkadaşlık doğar ve sürekli birlikte vakit geçirmeye başlarlar. Ama şehirde faili meçhul cinayetler bir şekilde artmaya başlamıştır ve herkes bu küçük kızdan şüphelenmektedir. Eli'nin koruyucu babasıda hayatını kaybettikten sonra, Eli tekbaşına kalır ve ne yapacağını bilemez, Oscar hep onun yanında olmaya çalışır ve ona yardım eder, aynı şekilde Eli'de , Oscar'ı ölünden kurtarır. Acaba, bu ikilinin ilişkileri farklı bir boyut yakalıyacak mı veya zorunlu olarak birbirlerinden kopacaklar mı??? Film, gerçekten çok başarılı ve kurgulanış bakımından da takdire şayen. Ayrıca filmde, küçük oyuncuların başarılı performansı alkış topluyor. Küçük bir not film, imdb ye göre ilk 250 film arasında gösterilmiş ve birçok otoriteye göre sinema tarihinin en iyi vampir filmi olarak gösteriliyor. Kesinlikle tavsiye ettiğim güzel bir korku-dram, iyi seyirler...

imdb puanı: 8.2

29.07.2009

William Shakespeare, Vazgeçtim...



Bugün size William Shakespeare'ın yazdığı ve Can Usta'nın çevirdiği Vazgeçtim şiirini paylaşmak istiyorum, gerçekten çok güzel bir şiir, tekrar tekrar okunası...






Vazgeçtim bu dünyadan,
Tek ölüm paklar beni.
Değmez bu yangın yeri,
Avuç açmaya değmez..
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru..

O kızoğlankız erdem dağlara kaldırılmış..
Ezilmiş,hor görülmüş elemeği,göznuru,
Ödlekler geçmiş başa derken mertlik bozulmuş..
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,

Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın..
Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemene..
Vazgeçtim bu dünyadan,
Dünyamdan geçtim ama ;
Seni yalnız komak var ya, o koyuyor adama..

28.07.2009

Crying Out Love In The Center Of The World


Bu haftaki, uzak doğu sineması yazımda sizlerle 2004 yapımı bir Japon filmini tanıtmak istiyorum. Romantik Dram tarzındaki bu filmin yönetmeni, Isao Yukisado. Yukisado, 'GO' adlı filmi ile birçok festivalden ödülle dönmüştür ve genç yönetmenin Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum filmi, sadece Japonya'da 100milyon doları geçen bir hasılatı ve gişe rekorunu kırmıştı. Çok dramatik bir aşk hikayesini konu alan film, birçok sinema sever tarafından yürekleri burkan bir aşk hikayesi olarak büyük bür saygınlık topladı. Hikayemiz, genç nişanli çift Aki ve Ritsuko ile başlar, Ritsuko birgün aniden ortadan kaybolur ve Aki onun peşinden çoçukluğunun geçtiği kasabaya gider. Kasabaya gittiğinde birçok gerçekle ve geçmişi ile yüzleşmek zorunda kalır. Lise çağında, dolu dizgin bir aşk yaşadığı, okulun en güzel kızı olan Sakutaro aklına gelir. Sakutaro ile birlikte doldurdukları kasetler çok önemlidir ve Aki tek tek bu eski kasetleri dinleyip , anılarını canlandırmaya başlar. Mutluluk dolu günleri bir süre sonra sona ermiştir, çünki, Sakutaro talihsiz bir biçimde kansere yakalanmış ve ölmüştür. Sakutaro hastanede iken, Aki onu hiç yalnız bırakmamış ve küçük bir kızın yardımı ile yeni kasetler ulaştırmıştır sevgilisine. Bilmediği gerçek ise yıllar önce sevgilisine kasetleri ulaştırması için yardım istediği küçük kız aslında, onun şuanki nişanlısı Ritsuko'dur. Yıllar önce kaybettiği aşkı ve mutluluğu bu kez kaybetmemeye kararlı olan Aki, sevgilisini tekrar kazanmak için elinden geleni yapacaktır , bu arada şehri de çok güçlü bir tayfun vurmak üzeredir. Çok güçlü bir dram ağıyla örülmüş, insanı rahatlıkla ağlatabilecek sahneleriyle dalında başarılı bir romantik-dram. Japonya'nın kasvetli ve yağmurlu havası filme büyük bir hüzün katıyor...

imdb puanı: 7.4

26.07.2009

THE WRESTLER (Şampiyon/ Güreşçi)


Karşınızda bu sefer 2008 yapımı ilginç bir film var, 2009 Oscar ödüllerinde en iyi erkek oyuncu(Mickey Rourke) ve en iyi yardımcı kadın oyuncu( Marisa Tomei) aday gösterilmiş ama kazanamamışlardı. Ama, film ve oyuncuları birçok uluslararası film festivallerinde ve yarışmalarda ödüllere layık görüldüler. Birçok otoriteye göre film, 80'li yılların flaş ismi Mickey Rourke'ın sinemaya muhteşem dönüşü olarak anılıyor. Ayrıca, Randy'nin(Rourke'ın) striptizci sevgilisi rolünde ki Marisa Tomei'de başarılı oyunculuğu ile adından çokça söz ettirdi. Filmin yönetmenliği'ni Darren Aronofsky yapıyor, genç yönetmen, Bir Rüya için Ağıt ve Fountain(Kaynak) filmleri ile çok başarılı işler çıkarmış ve adını saygın yönetmenler arasına sokmayı başarmıştı. Film, eskiden çok popüler olan ve artık yavaş yavaş unutulmaya başlanmış bir Amerikan güreşçisinin hayatını ele alıyor, Randy geçmişte başarılı dövüşler çıkarmış olsada kariyerinin son yıllarında zar zor geçinmek zorunda kalır ve bir karavan parkında yaşar. Özel şovlarda ve 3.sınıf dövüş ringlerinde güreşir ve bir yandan da ailesel tek bağı olan kızı ile de ilişkisini düzeltmeye çalışır. Bu arada sürekli gittiği bar da ki, dansçı kız ile de arasında bir yakınlaşma başlar. Dövüşlerin birinde kalp krizi geçirmesi sonucu dövüşü de bırakan, Randy yavaş yavaş hayatını düzene koymaya başlamıştır, kızı ile arasını düzeltmiş ve düzenli bir iş bulmuştur. Fakat, dövüşme isteğini bir türlü durduramaz , ona göre ringlerin inanılmaz bir cazibesi vardır. Ve, hayatı pahasına olsa bile ringlere geri döner. Çok yoğun bir dram ağıyla örülmüş bu film, Amerikan güreşlerinin arka bahçesini gözler önüne seriyor. Aslında bir kurmaca da olsa, güreşçilerin, ne kadar büyük acılar çektiklerini ve çok yoğun şekilde ilaçlar ve agrı kesiciler kullandıklarını bizimle paylaşıyor. Randy'nin geri dönüş hikayesi ve yaşadığı dramatik olaylar gerçekten çok ilgi çekici ve alkışlanası, kesinlikle son dönem vizyon filmlerinden en çok tavsiye ettğim filmdir, iyi seyirler...

Ps: Şöhretini kaybetmiş güreşçi rolünün Mickaey Rourke verilmesi gerçekten tam isabet, Rourke'da 80'li yıllardaki şöhretini kaybetmiş ve tekrar sinema dünyasında eski günlerini arıyor, rolü ile büyük bir paralellik içinde. Ayrıca, geç kuşağın başarılı bayan oyuncusu, Evan Rachel Wood, Randy'nin kızı olarak filmde yer bulmuş...

imdb puanı: 8.3

Confessions Of A Dangerous Mind


2002 ABD yapımı bu filmin yönetmenlğini , çok tanıdık bir isim, George Clooney yapıyor ve senaryo Charlie Kaufman'a ait. Gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenerek yaratılmış bu filmde birçok tarz iç içe geçmiş durumda, örneğin ;biyografi, dram, gerilim ,komedi ve suç. Genel hatlarıyla, sıradan bir belgesel ve biyografi olmaktan sıyrılmış ve kurgusu ile çok başarılı bir komedi-dram komposizyonu haline gelmiş film. Televizyon dünyasının en önemli isimlerinden Chuck Barris'in hayat hikayesi anlatılıyor ve onun itiraflarını. Barris, idealleri olan ve tv dünyasın'da çok başarılı olmayı hedefliyen bir gençtir. Kadınlara karşı yoğun bir zaafı vardır ve sürekli farklı kadınlarla birlikte olmak onun için zamanla bir oyun haline gelmiştir. Yenilikçi ve yaratıcı zekası ile kısa sürede sıyrılır ve çok başarılı bir yapımcı haline gelir. Fakat bu başarılı hayatın dışında, bir başka hayatı daha vardır. Chuck bir CIA ajanıdır ve devlet adına cinayetler işlemektedir, zamanla bu iki hayat arasında sıkışan Chuck'ın birde hayatında ki iki kadından birini seçme ikilemi de girince, zamanla büyük bir bunalıma girer ve kendini bir kaosun içinde bulur. Bence, filmde ki en önemli detaylardan biri başarılı oyunculuklar, Barris rolünü canlandıran Sam Rockwell ve sevgilisi rolünde ki Drew Barrymore gerçekten çok başarılı iş çıkarmışlar. Yan rollerde ise , Clooney ve Julia Roberts'da gayet başarılılar. Bu filmi çok bir beklentim olmadan izledim fakat, çok zevk aldım ve beklentilerimi de aştı, iyi bir haftasonu tercihi olabilir. İyi seyirler...

imdb puanı: 7.1

24.07.2009

Casablanca


Birçok sinema otoritesine ve birçok eleştirmene göre sinema tarihinin en iyi 5 filmi içinde olan bir başyapıttır, Casablanca. 1942 ABD yapımı bu film, zamanla kült bir hale gelmiş ve Casablanca şehrini bile bir marka değeri katmıştır. Daha sonra birçok film, Casablanca'dan esinlenmiş, ya senaryosunun bir kısmını ya da repliklerinin bir kısmını kullanarak yeni filmler ortaya çıkarmışlardır. Aşk filmlerininde atası olması ayrı bir önemli noktadır, bu filmdeki umutsuz aşk birçok filme esin kaynağı olmuştur. Kısacası, sinema tarihinin isminden en çok bahsettiren filmlerinden biridir.

Filmin oyuncu kadrosu; Humprey Bogart, Ingrid Bergman, Claude Rains, Dooley Wilson ve Peter Lorre vs... Bu yapıttaki başarılı oyunculukları Bogart ve Bergman'ı dünya çapında bir popülerite ve ün kazandırmıştır. Ayrıca bu ikilinin, sinema tarihinin biribirine en çok yakışan çifti olduğu bile iddaa edilmiştir.

Hikayemiz, Fas'ın o meşhur şehri Casablanca'da geçmektedir, 2.Dünya Savası zamanı ve birçok Avrupalı göçmen Amerika'ya ulaşabilmek için , önce Casablanca'ya daha sonra ordan Lizbon'a geçip en son durakları olan Amerika'ya ulaşabilmektedir. Bu yoğun hatta en kritik ve riskli nokta Casablanca noktasıdır, bir çok göçmen burda yılarca kalabilme ihtimaline sahiptir. Victro Lazlow ve güzel eşi Ilsa da bu göçmenlerdendir. Ve Casablanca'dan kurtulmanın tek yolu, Casablanca'nın gece hayatını yönlendiren isim olan ve en ünlü bar'in sahibi olan Ricky'den gerekli olan vizeleri almaktır. Yalnız, bir sorun vardır çünki, Ilsa ile Ricky yıllar önce Paris'te büyük bir aşk yaşamışlardır ve Ilsa çaresizce Ricky'i bırakmış ve bu biten ilişki Ricky'i çok yoğun bir şekilde etkilemiş ve bu ilişkiyi kalibine gömmek zorunda kalmıştır. Ricky ve Ilsa , Ricky'nin Bar'ında tekrar birbirilerini gördüklerinde tekrar herşey canlanır ve o meşhur replik ağızlardan dökülür 'Play it Again Sam' , Sam'in söylediği şarkı ise bu aşıkların ortak şarkısı olan, 'As Time Goes By' şarkısıdır. Ve artık, Ricky bir karar arifesindedir... Ya yıllar önce onu bırakan, kadına ve kocasına sırtını dönecektir ya da idealist bir şekilde davranıp, aşkını kalbine gömerek onların kaçmasında onlara yardım edecektir, devamını izlemeyenler için yazmak istemiyorum:)

Özetle, karşınızda bir sinema başyapıtı var, birçok kez sinema tarihinin en iyi film'i olarak gösterilmiş ve bir çok övgüye layık görülmüştür. Her sinema severin izlemesi gereken , önemli bir film'dir, tavsiye ediyorum deyip haddimi aşmak istemiyorum, karşınızda bir başyapıt var , ismini duyup, bugüne kadar bir şekilde kaçıranlar, daha fazla zaman kaybetmesinler:)...
imdb puanı: 8.8

23.07.2009

e.e Cummings, Somewhere i have never travelled (Yağmurun Elleri)


Yıllarca Yeni Türkü'nün bir şarkısı olarak bildik, aslına bakarsanız Barış Pirhasan'ın mükkemmel çevirisi büyük bir rol oynamıştır böyle hissetmemizde. Fakat, şiir Edward Eastlin Cummings'e aittir. Kendisi 20.yy en popüler şair, deneme yazarı ve ressamlarından biridir. Amerika'li ünlü yazar hayatı boyunca 900'den fazla şiir yazmıştır. Şimdi o mükemmel şiirinin orjinalini sonra da Türkçe çevirisini paylaşıcam sizinle...



somewhere i have never travelled, gladly beyond
any experience,your eyes have their silence
in your most frail gesture are things which enclose me,
or which i cannot touch because they are too near
your slightest look easily will unclose me
though i have closed myself as fingers,
you open always petal by petal myself as Spring opens
(touching skilfully,mysteriously)her first rose
or if your wish be to close me,i and
my life will shut very beautifully,suddenly,
as when the heart of this flower imagines
the snow carefully everywhere descending;
nothing which we are to perceive in this world equals
the power of your intense fragility:whose texture
compels me with the color of its countries,
rendering death and forever with each breathing
(i do not know what it is about you that closes
and opens;only something in me understands
the voice of your eyes is deeper than all roses)
nobody,not even the rain,has such small hands

türkçe çevirisi ( Barış Pirhasan)

Küçücük bir bakışın
Çözer beni kolayca
Kenetlenmiş parmaklar gibi
Sımsıkı kapanmış olsun

Yaprak yaprak açtırırsın
İlk yaz nasıl açtırırsa
İlk gülünü gizem dolu
Hünerli bir dokunuşla
Hiç kimsenin yağmurun bile
Böyle küçük elleri yoktur
Bütün güllerden derin
Bir sesi var gözlerinin

Başedilmez o gergin
Kırılganlığınla senin
Her solukta sonsuzluk
Ve ölüm...

Serendipity (Tesadüf)




2001 yapımı süper bir romantik komediyi sizinle paylaşmak istedim, kanımca; Hollywood yapımı son 10yıl'ın en iyi romantik komedilerinden biri. Filmin yönetmeni Peter Chelsom, Aşka Davet ve Minik Kaçamaklar'ın yönetmeni. Oyuncu kadrosu ise; John Cusack, Kate Beckinsale, Bridget Moynahan ve Jeremy Piven. Hikayemiz, Noel Arifesinde, büyük bir alışveriş merkezinde, son kalan bir çift kaşmir eldivene aynı anda talip olan iki kişinin yakınlaşması ile başlıyor. Sara ve Jonathan, bir süre eldiven paylaşımı hakkında tartıştıktan sonra, Serendipity isimli küçük bir cafeye giderler. Sara tam numarasını vermeye razı olmuşken, yoldan geçen hızlı bir kamyon Sara'nın elindeki küçük not kağıdını(numaranın yazılı olduğu kağıdı) uçurur. Bu Sara'ya göre bir işarettir, kader onları ayırmak istemektedir. Akıllarına son gelen çözüm ise ; Sara numarasını eski bir kitaba yazıp, onu 2.el bir kitapçıya bırakacaktır, Jonathan ise telefon numarasını 5$ bir banknutun üzerine yazacaktır, eğer kader onları tekrar bir araya getirmek isterse, numaraları birbirilerinin eline geçecektir. Bir kaç yıl sonra, Jonathan'da , Sara'da evlilik arifesinde büyük bir süprizle karşılaşırlar, ve ikisinin hayatı da iyice karışır ve kader ağlarını örer:) Muhteşem, eğlenceli ve romantik bir film, tarzının en iyi örneklerinden biri, John Cusack ve Kate Beckinsale, başarılı bir performans çiziyor ve senaryo gerçekten çok başarılı, romatik-komedi severlere ilginç bir öneri olabilir. iyi seyirler...




imdb puanı: 6.6

22.07.2009

Si tu savais combien Je t'aime



Christian Adams'ın 1973 tarihli, muhteşem şarkısının orjinal sözlerini sizinle paylaşmak istedim, bir kez daha , bir kez daha dinlemek istiyor insan...




Si tu savais combien je t’aime

Tu comprendrais que déja

Sans toi tous les jours sont blêmes

Sans toi il n’est plus de joie

Si tu savais ce qu’est ma peine

Lorsque tu es loin de moi

Et l’amour qui se déchaîne

Rien que d’entendre ta voix




Tant de désirs me font rêver

Et ton sourire me laisse espérer

Le grand amour la folle ivresse

De mourir au plaisir de tes caresses




Regarde moi au fond des yeux

Ne vois-tu pas qu’ils sont malheureux

Il suffirait que tu sois mienne

Quel bonheur en mon cœur quoi qu’il advienne



Si tu savais combien je t’aime

Comme c’est bon d’être amoureux

Car la vie n’est plus la même

Quand on peut la vivre a deux



Christian Adams

21.07.2009

The Kite Runner (Uçurtma Avcısı)






Dünya çapında en çok satan romanlardan biri olan The Kite Runner aynı adla bu sefer sinema eseriyle karşımıza çıkıyor. Khaled Hosseini'nin eseri, çok büyük ilgi toplamış ve bu romanın sinema film'ine uyarlanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Filmin yönetmenliğini genç kuşağın başarılı isimlerinden Marc Foster üstleniyor, yönetmeni daha önce Finding Neverland ve Monster's Ball adlı eserlerinden yakından tanıma fırsatı bulmuştuk ve Foster yine beklentilere yeterince cevap vermeyi başarıyor.



Film, Afganistan'in ve Kabil'in Sovyet işgalinden hemen önceki durumu ile başlıyor, Amir içine kapanık ve korkak bir çoçuktur, en yakın arkadaşı evin hizmetlisinin oğlu Hasan'dır. Aralarında çok kuvvetli bir arkadaşlık vardır, fakat bir gün uçurtma yarışları sonrası, Hasan'ın başına gelen talihsiz bir olay sonrası Amir en yakın arkadaşına sırt döner ve ona ihanet eder. Sovyet işgali sonrası, ailesi ile birlikte Amerika'ya kaçan Amir, yıllar sonra en büyük hayali olan yazarliğa başlar ve mutlu bir evlilik kurar. Fakat, Taliban rejiminin acımasızlığına kurban giden çoçukluk arkadaşı Hasan'ın oğlunu kurtarmak için anavatına'na döner ve yıllar önce arkasını döndüğü arkadaşının oğlunu kurtarmaya çalışır.



Film'de Afgan halkı ve Afganistan hakkında birçok gerçekle yüzyüze gelebilirsiniz, o muhteşem şehir Kabil'in Sovyet işgali sonrası düştüğü durum ve Taliban Rejimi pençesinde kıvranan bir halk, gerçekten insanın en hassas duygularını etkiliyor. Arkadaşlık ve memleket özlemi ayrıca, yakın geçmişin bir özetini izlemek isteyenlere tavsiyemdir, iyi seyirler...


imdb puanı: 7.8

Oldboy (İhtiyar Delikanlı)


Kişisel olarak uzak doğu sineması, yoğun bir şekilde ilgimi çekmekte ve fırsat bulduğum sürece her hafta sizinle bir uzak doğu sineması örneğini anlatacağım. Oldboy, 2003 Güney Kore yapımı bir film ve filmin yönetmenliğini, Chan-Wook Park üstleniyor. Yönetmen, 'vengeance üçlemesi' ile dünya çapında bir ün kazanmıştır, hatta ünlü yönetmen Tarantino, kendisinden bahsederken favori yönetmenlerimden biridir diye bahsetmiştir. Park, Oldboy film ile 2004'de Cannes'da Büyük Jüri Ödülü'ne layık görülmüştür ve Onur Ödülü'nü ise kılpayı kaçırmıştır.

Filmin konusu, kurgusu ve oyunculukları ile gerçekten yeni dönem uzak doğu sineması için bir kilometre taşıdır. Filmde , her söz ve nerdeyse her anlatım felsefi bir temele oturtulmaya çalışılmıştır. Sıradan bir hayatı olan adamın, birdenbire kaçırılması ve 15 yıl bir otel odasında hapis tutulması ile başlar film, adam bu süre içersinde cinnet geçirme eşiğinden dönüp, kendini geliştirme ve güçlendirme (fiziksel olarak) yolunu seçmiştir. Dışarı çıktığında bütün intikamını alacaktır bunu ona yaşatan adamdan. Bu adam, karısını ölümüne neden olmuş ve kızını ondan kaçırmıştır. Dışarı çıktığın'da aslında herşeyin onun düşündüğünden daha zor olduğunu anlar, bir lokantada tanıştığı Mido ile aşk yaşamaya başlar ve ortaya çıkan Evergreen adlı adam, 5 gün içinde neden 15 yıl boyunca hapis yattığı nedenini öğrenmesi gerktiğini yoksa Mido'yu öldürceğini söyler. Ve bu şekilde, kahramanımız, geçmişine döner ve farkında olmadan başkasının ölümüne nasıl sebeb olduğunu ve canını çok fazla acıtacak birçok gerçekle daha yüzyüze kalmak zorunda kalır.
Filmin içinde geçen 2 söz çok hoşuma gitmişti , zaten filmde sürekli tekrarlana bu iki sözü sizinle paylaşmak istedim.

-- Gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan tek başına ağlarsın...

-- Bir avuç kumda, koca bir taş'da, suda aynı şekilde batar...

imdb puanı: 8.3

20.07.2009

Bir Sürü Delikanlıya Dostça Öğütler (Charles Bukowski)


Amerikan Edebiyatı'nın yaramaz ihtiyarı, ayyaşı ve ayak takımının bir numaralı şair ve yazarıdır Bukowski, kendide kabul etmektedir ne kadar serseri olduğunu , fakat o kadar güzel şiir'ler ve yazılar bırakmıştır arkasında, bunlardan en beğendiklerimden birini sizinle paylaşmak istiyorum..



tibet'e git

deveye bin
incili oku

ayakkabılarını maviye boya

sakal bırak

kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı

the saturday evening post'a abone ol

çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının

tek bacaklı bi kadınla evlen

ve düz bir usturayla traş ol

ve kadının koluna adını kazı

benzinle fırçala dişlerini

bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman

keşiş ol

viski ile bira iç

kafanı suyun altında tut ve keman çal

pembe mum ışığında göbek at

köpeğini öldür belediye başkanlığına aday ol

bir varilin içinde yaşa

baltayla kafanı yar

yağmurda lale ek

AMA ŞİİR YAZMA!

Charles Bukowski

Chocolat (Çikolata)








Joanne Harris'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış, bu film'de çikolata'nın gücüne şahit olacaksınız ve masalsı bir hikayenin içinde bulacaksınız kendinizi. 2000 yapımı bu film, Amerikan, İngiliz ortak yapımı ve film'in yönetmenliği'ni Lasse Hallström üstleniyor. Film'in oyuncu kadrosu ise baya bir kuvvetli; Johnny Depp, Juliette Binoche, Anne Moss, Peter Stormare vs... Hikayemiz, Fransa'nın sakin ve küçük bir kasabasın'da geçiyor, genelde hayatları rutin bir döngü içinde geçen kasabalı'nın hayatı, birgün genç bir kadınla ve kızının gelmesiyle tamamen değişir. Bu ikili, göçebe şekilde gezip, kaldıkları kısa süreler boyunca, bulundukları yerlerde çikolata ve onun büyülü gücünü tanıtmaya kendilerini adamışlardır. Kasaba'da yeni açılan bu çikolata dükkanı, bazı kesimler tarafından hoş karşılanır ve büyülü gücün etkisine kendilerini bırakırlar , fakat diğer ve çoğunlukta olan tutucu kasaba halkı, bu ikiliyi bezdirmek ve kaçırmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Juliet Binoche, her zaman ki gibi, yine sade ve samimi oyunculuğu ile büyülüyor, Johnny Depp'in kısa sayılabilecek bir süre film'de gözükmesi biraz hayal kırıklığı yaratabilir, onun dışında senaryosu, görsel temaları ve başarılı oyunculukları ile kesinlikle dikkat çeken , sıcak bir aile film'i. Film'i izlerken yanınızda, mutlaka bir parça çikolata bulundurun derim, film izlerken her an çikolata komasına girilebilir:)


imdb puanı: 7.3

19.07.2009

14 ALTIN ÖĞÜT (GABRIEL GARCIA MARQUEZ)



1--Seni sen olduğun için değil, senin yanında olduğum zaman, ben olduğum için seviyorum


2--Hiç kimse senin gözyaşlarını haketmez, onu hakeden seni asla ağlatmayacak olandır.

3--Birinin seni senin istediğin gibi sevmemesi, onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez.


4--Gerçek dost, elini tuttuğunda kalbine de dokunandır


5--Birini özlemenin en kötü yolu, yanyana oturduğun halde onu hiçbir zaman elde edemeyeceğini bilmendir.


6--Üzüntülü olduğun zamanlarda bile gülümsemeyi asla bırakma, biri gülümsemene aşık olabilir.


7--Bu dünyada bir insan olabilirsin ama birisi için bir dünya olabilirsin.

8--Zamanını seninle geçirmekle ilgilenmeyen biriyle zamanını harcama


9--Belki de Allah doğru kişi ile karşılaşmadan önce yanlış insanlarla karşılaşmamızı istemiştir. Minnet duygusunu böyle tadacağız.


10--Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse.


11--Seni kıracak insanlar her zaman olacaktır, öyleyse güvenmeye ihtiyacın var, sadece dikkatli ol.


12--Daha iyi bir insan ol ve yeni bir insanla karşılaşmadan o kişinin de senin kim olduğunu bildiğini ümit etmeden önce kendinin kim olduğunu bildiğinden emin ol.


13--Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler ummadığın zamanlarda olur.


14-- “OLAN HERŞEYİN ARKASINDA BİR SEBEP VARDIR.” HİÇBİR ŞEY TESADÜF DEĞİLDİR..

Hannah and Her Sisters

1986 yapımı bu Woody Allen filmini, klasik bir Allen hikayesi olarak tanımlamak mümkün. Bir New York ya da bir Manhattan hikayesi demek daha da uygun olabilir. Bu filmde, yine Allen yetişkinlerin ilişkileri ve hayal kırıklıkları üzerine yoğunlaşmış. Hannah ve kız kardeşleri, Lee ve Holy birbirilerine çok düşkün 3kız kardeştir fakat bir türlü aradıkları mutluluğu elde edememekte ve onları korumakta zorluklar yaşamaktadırlar. Hannah'ın kocası Eliot( Micheal Caine) çok mutlu bir evlilikleri olmasına rağmen için için Lee'den hoşlanmaktadır ve bu hisleri karşılıklıdır. Aşk da bir türlü aradığını bulmayan Holy ise, Hannah'ın eski kocası ve televizyon yapımcısı Mickey( Woody Allen) la flört etmektedir. Mickey'de genelde ölüm korkusuyla yaşayan, hafif takıntılı,sürekli tanrı ve din gerçeğini çözmeye çalışan ve intiharın eşiğinden dönmüş bir adamdır. Tüm bu değişik karakterler , film boyunca onların tek ortak ve vazgeçilmez noktası olan Hannah'ın etrafında toplanıyor ve bütün sorunların çözümü bir şekilde Hannah' a kalıyor. Gerçekten, eğlenceli ve sıkılmadan izleyeceğiniz bir Manhattan hikayesi daha, Woody Allen sevenler kaçırmasın. İyi seyirler

imdb puanı: 7.9

The Burbs (Meraklı Komşular)




Bugün size ilginç ve çok eğlenceli bir komedi filmini tanıtacağım, 1989 yapımı bu ABD filmde Tom Hanks'in gençlik hallerine şahit olacaksınız ve hafif fantastik-hafif absürd öğelerle kaplanmış bu filmle çok eğlenceli bir haftasonu geçirebilirsiniz. Film'in yönetmeni Joe Dante 80'li ve 90'lı yıllarda korku, komedi tarzında birçok eser kazandırmıştır sinema dünyasına fakat nedense, pek hak ettiği noktaya gelememiştir. Diğer oyuncular ise; Carrie Fisher, Bruce Dern, Robert Picardo ve Corey Feldman. Klasik bir Amerikan kasabasında geçen fantastik bir konu ele alınmış, rutin ve sakin bir hayatın yaşandığı bu kasabada herşey, tuhaf ve içlerine kapanık Klopek ailesinin mahalleye taşınmasıyla değişmeye başlamıştır. Klopekler genelde gündüzleri pek dışarıya çıkmayan evleri pislik içinde olan ilginç bir ailedir ve bu ilginç aile birçok mahelle sakinin dikkatini çekmiştir. Ray Peterson( Tom Hanks) ve arkadaşları bu tuhaf aileden şüphelenmeye başlamışlardır ve ne kadar tehlikeli olursa olsun , bu ailenin sırlarını ortaya dökmek için büyük bir çaba sarf ederler. Yaşlı mahalle sakini Walter'ın ortadan kaybolması şüphelerini daha da güçlendirmiştir. Ve meraklı komşular, Klopeks'lerin evde olmadığı bir gün evde ceset aramaya başlarlar ve işler iyice arap saçına döner. Gerçekten, tipik bir 90'li yıllar komedisi fakat, Tom Hanks'in her zaman ki gibi başarılı oyunculuğu ile çok başarılı bir komedi filmi ortaya çıkmış, haftasonu için eğlenceli bir seçim olabilir. iyi seyirler.




imdb puanı: 6.4

18.07.2009

Last Chance Harvey


Şu sıra sinemalarda izleyebileceğiniz Last Chance Harvey(Aşka Son Şans) genel olarak ortalama bir film gibi gözükürken aslında filmi izlemeniz için çok sayıda sebep bulunuyor.Bunların başında tabii ki Dustin Hoffman geliyor.Bu film,Hoffman'ın ismini baş yapıtların altında görmeye alışık bünyeler için ters etki yaratabilir ancak yine de Hoffman'ın filmi sırtladığını söyleyebiliriz.Tam bu noktada filmi izlenebilir hatta keyifle izlenebilir bir diğer oyuncuyu söylemek gerekiyor:Emma Thompson belki de Hoffman'a eşlik edebilecek en uygun aktrismiş gibi durdu.Onun yanında sırıtmadan nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynamış.En önemli detay ise Londra...Klasik Amerikan romantik komedilerinden gerçekten sıkılmışız.Londra'nın atmosferi bir aşk filmi için kesinlikle daha uygun ve bu filmde aşka gökdelenler değil Thames Nehri ve Londra'nın tarihi binaları,tren istasyonları ve sokakları dekor oluyor.


Film hayatı boyunca nedense başarısızlıklardan kurtulamamış,bir türlü ciddiye alınmamış reklamlara fon müziği yapan Harvey'in kızının düğünü için Londra'ya gelmesi fakat orada da başının beladan kurtulamaması üzerine yaşadığı sıkıntılı zamanlardan sonra orta yaşlı,mutluluğu sürekli ertelemiş-belki de bunu kendi istemiş-,sürekli annesinin baskısıyla birlikte yaşayan Kate ile tanışmasını konu ediyor.Ardından film değil,usta ikili ve Londra anlatıyor ne anlatacaksa...Filmin imdb notu 7 .Bu not çok iyi verilmiş gözüküyor.

17.07.2009

Seviyorum Susmanı...


Film'lerin yanında sizinle güzel ve özel olan herşeyi paylaşmaya çalışacağız, örneğin bu güzel şiir gibi:)


Seviyorum susmanı,yokluk gibisin çünkü

Sesim sana varmadan işitiyorsun beni

Havalanıyor gibi gözlerin yerlerinden

ve sanki bir öpüşle kapanmış gibi ağzın yeni.


Benim ruhumla dolu bütün nesneler gibi

Yine benim ruhumla yükselirsin her şeyden

Ruhuma benziyorsun , düş kelebeğimsin benim

Karasevda sözüne benziyorsun tıpkı sen .


Seviyorum susmanı ,uzaklıklar gibisin

İnler gibisin hem de kuğuran kelebeğim

İşitiyorsun benim sesimi sana varmadan

Senin sessizliğinle ben de susayım derim


Seninle konuşayım o senin yüzük gibi

Yalın sessziliğinde, o lamba gibi parlak

Gece gibisin sen de sessiz, yıldız içinde

Sessizliğin bir küçük yıldızdır senin,uzak


Seviyorum susmanı, yokluk gibidir çünkü

Öyle uzak ,acılı ölüp gitmiş gibi sen

Yeter o zaman bir söz,bir gülümseyiş bile

Sevinirim ,başka şey yok öyle sevindiren


PABLO NERUDA

15.07.2009

The Graduate (Mezun)


Benim için klasik filmler içinde hep ayrı yeri olmuş bir filmdir The Graduate, 1967 yapımı film, senaryosu, müzikleri ve oyuncularıyla zamanında baya bir ilgi görmüş ve sinema otoriteleri tarafından en iyi absürd aşk filmleri arasında gösterilmiştir. Ayrıca film, Dustin Hoffman'ı , Dustin Hoffman yapan filmdir , bu filmle birlikte büyük bir saygınlık ve popülerite kazanmıştır. Diğer oyuncular ise; Anne Bancroft, Katharine Ross, Buck Henry vs... Kolejden yeni mezun olmuş olan Benjamin Braddock'un( Hoffman)'ın aklı baya bir karışmıştır, bir yandan cinselliği ve gençliğini keşfetme çabaları bir yandan da ailesi ve yakınlarının ona verdiği tavsiyelerden dolayı bunalmıştır, vaktinin çoğunu banliyodaki evlerinde havuza girerek geçirmektedir. Bir gün, babasının ortağı Mr.Robinson'ın eşi ile tanışır ve onla yasak bir aşk yaşamaya başlarlar, bu aşk cinsellik üzerine kurulmuştur. Fakat herşey, Mrs.Robinson'ın kızı Elaine'in şehre dönmesiyle değişir ve Benjamin , Elaine'ye aşık olur. Film bircok eleştirmene göre, 60'lı yıllardaki Amerikan Burjuvasini ti'ye alıyor ve bu sosyal grubun boşluğunu dile getiriyor, absürd ve komedi unsurlarıyla tabiki. Film ayrıca, 7 dalda Oscar ödülü'ne aday olmuş ama sadece en iyi yönetmenlik ödülüne layık görülmüştür. Açıkçası, filmin müzikleri de bence ödülü fazlasıyla hak ediyormuş, Simon& Garfunkel'in seslendirdikleri müzikler yıllarca dillere pelesenk olmuş, kült şarkılar hallerine gelmişler, ve birçok kez değişik cover'ları başka sanatçılar tarafından da söylenmiştir. Sounds of Silence ve Mrs.Robinson benim favorilerim arasında. Kısacası, bir döneme damgasını vurmuş bir filmdir , izlemeyenlere kesinlikle tavsiye ederim.

imdb puanı: 8.2

14.07.2009

Annie Hall


Woody Allen'ın en parlak dönemlerine rastgelen Annie Hall bu parlak dönemin hakkını verircesine Allen'ın filmleri arasında yıllar geçmesine rağmen hala en ayrı yerde duruyor.İlişkileri,ilişkiyi yaşanmaz,mutsuz kılan partnerleri ve aslında tüm bunların gölgesinde kendi hayatını her zamanki gibi obsesif ruh halini anlatan bir film olarak duruyor Annie Hall.Allen'ın anlattıkları her daim ilginçtir zaten ama bunu başarılı bir film kurgusu içinde,zaman zaman mekandaki dış kişilerden yorum alarak,zaman zamanda kameraya dönerek seyirciyi de sahneye katması ile anlatılanlar,yaşananlar daha da etkileyici oluyor.Kısacası filmde Woody Allen'ın hayatına dair her detayı görmek mümkün:Hemen her filminde ve gerçekte olduğu gibi yahudi bir karakter,Allen'ın New York'u ve yine Allen'ın Los Angeles ekseninde diğer şehirlere bakışı,Brooklyn'de geçen çocukluğu,hep yanlış kadınlara aşık oluşu,kimi konulardaki obsesifliği,anti-semitizim sosu,entellektüel partnerlerin mutsuzluğu ve daha niceleri...Hoş detaylarla dolu nevrotik bir karakterin ilişkilerinde yaşadığı sorunlar...Entellektüel,orta yaşlı,nevrotik,yahudi bir adamın yaşadığı ilişkiler ve tek gerçek aşkı Annie...Filmin özeti sonunda anlatılan fıkra gibi ilişkilerin mantıksız,boşuna olduğunu düşünseniz de onlarsız yapamıyorsunuz,sürdürmek için adeta bir savaş veriyorsunuz bir ilişkiniz olduğunda mutsuz olacağınızı bildiğiniz halde...Filmin imdb notu:8.2 bense 9 veriyorum.
P.S:Konuk oyunculuğun usta ismi Christopher Walken bu filmde de kendine bir yer bulmuş.

Play it Again Sam (Yeniden Çal Sam)


Bu sefer sizlerle, bana göre Woody Allen'ın en iyi filmlerinden biri olan Play it Again Sam'i paylaşağım. Herkes bilir ki, Woody Allen tarzı ve çektiği filmlerle birçok sinemaseverin takdirini kazanmış, usta yönetmen ve senaristlerden biridir. Ve, bana göre Play it Again Sam imzasını attığı en iyi film'lerden biridir. Bu filmde yönetmenliği Herbert Ross üstlenmiş,senaryo ise Woody Allen'a ait. Oyuncular; Woody Allen, Diana Keaton, Tony Roberts vs... Meşhur kült film Casablanca'nın bir repliğinden esinlenerek hazırlanmış .Bu filmde, ana karakterimiz zamanın çoğunu eski filmleri izleyerek geçiren ve sürekli Casablanca'daki Bogart karakteriyle hayali iletişim halinde olan, obsesif , hastalık hastası, baya bir arıza(klasik woody allen tiplmesi:) bir adamdır, karısı onu terk ettikten sonra arkadasları sayesinde yeni insanlarla tanışmaya çalışır ve sürekli tüm randevularda rezil olur. Müthiş eğlenceli ve komik bir film, uzun diyaloglar ve başarılı oyunculuklar gerçekten seyirciyi yeterince tatmin ediyor. Kısacası, komik ve sade bir Woody Allen filmi , benimde favori komedi filmlerimden biri, kesinlikle izlenilmesi gereken bir film. iyi seyirler....

Imdb Puanı: 7.5

13.07.2009

IL POSTINO


1994 yapımı muhteşem bir akdeniz filmi, İtalyan ve Fransız ortak yapımı olan bu sıcacık filmin yönetmenliğini ise Micheal Radford yapıyor. Aslında, 1983 yapımı Ardiente Paciencia isimli filmin remake i olan olan Il Postino, Şilili ünlü komünist şair Pablo Neruda'nın 1950'lerin ortasında bir İtalyan adasına sürgün edilmesi ve orda yaşadığı anları konu alıyor. Ada'nın postacısı Mario, gazetelerden ve haberlerden tanıdığı bu şaire büyük bir hayranlık duymaktadır ve onun postalarını getirirken aralarında samimi bir arkadaşlık doğar. Mario aşık olduğu kızı,Beatrice'i tavlamak için Neruda'dan şiir teknikleri öğrenmeye başlar.Film ayrıca, müzikleri ve görsel ögeleriyle büyük bir ilgi toplamıştır. Bundan dolayıdır ki, tarihte en iyi film Oscar'ı adayı olan ender yabancı film'lerden biridir. Unutmadan, film'in oyuncuları; Maria Gariza Cucinotta, Philippe Noiret, Massimo Troisi ve Alfredo Cozzolino. Film'in en üzücü olayı ise, Mario karakterini canlandıran Massimo Troisi'nin film'in tamamlanmasından kısa bir süre sonra ölmesi ve filmi izleyememesi.... Sıcacık ve duygusal bir akdeniz filmi , bu filmde şiirin büyülü gücüne bir kez daha şahit olup, büyük şair Neruda'ya biraz daha hayran olacaksınız. iyi seyirler...

12.07.2009

My Blueberry Nights


Bugün size, bir çok yönden farklı özellikler taşıyan ve belki de hak ettiği değeri ve önemi pek alamamış bir filmi tanıtacağım. Hong Kong'lu ünlü yönetmen Wong Kar Wai'nin ilk ingilizce filmi olmasıyla ilk olarak iligiyi cekiyor film. Hepimizin bildiği gbi Hong Kong'lı yönetemen, Aşk Zamanı ve 2046 yapımlarıyla adından oldukça söz ettirmiş ve bu filmlerin muzikal bir melankoli içinde geçmesi bir çok otorite tarafından çok beğenilmişti. Bu yapımdada müzikler gerçekten insanı çok etkiliyor, gerçi bu noktada Norah Jones'un o büyülü sesinin gerçekten büyük bir etkisi var. Jones, ilk defa bir film'de yer alıyor ve hem oyunculuğu ve hem de film'in müziklerine olan katkısıyla alkışlanıcak bir performans sergiliyor. Diğer önemli oyucular ise; Jude Law, Natalie Portman, Rachel Weisz ve David Strathairn. Film genel olarak, kalp kırıklıkları ve bunun nasıl üstesinden gelineceği teması üzerine kurulmuş. Erkek arkadaşından dramatik bir şekilde ayrılan Elizabeth(Jones) yakınlaşmaya başladığı arkadaşı Jeremy(Law) dahil, tüm anıları geride bırakıp, Amerika boyunca bir geziye çıkar ve Memphis'de garsonluk yaparken , kendinden daha büyük sorunları olan insanlarla tanışır ve yalnızlığı ve üzüntüyü başka derinliklere koyarak , bu yolculuğun aslında kendi iç dünyasına ulaşmasında çok önemli bir faktör oynadığını fark eder... Romantik ve yavaş filml'lerden hoşlanan herkesin izlemesi gereken bir film, kesinlikle tavsiye ediyorum, iyi seyirler:)


IMDB PUANI: 6.8

9.07.2009

Sleepy Hollow (Hayalet Süvari)


Bu sefer size bir Tim Burton film'ini tanıtmak istiyorum, 1999 ABD yapımı film'de yönetmenliğini Tim Burton ve senaryoyu da Kevin Walker üstleniyor. Oyuncu kadrosuda cok güçlü isimlerden oluşuyor; Johny Depp( klasik:) ), Christina Ricci, Christopher Walken ve Micheal Gambon. Film, animasyon olmayan nadir Burton eserlerinden ve bu yönden büyük ünem tasaiyor. Elbette, fantastik unsurlar film'de büyük yer kaplıyor ayrica, bazı bölümler hafiften sizi gerebilir ve gizem yaratabilir. Washington Irving'in klasik Sleepy Hollow Efsanesi isimli romanından sinemaya aktarılan film'de, 1799 yılında esrarengiz cinayetlerin işlendiği bir kasabaya, giden polis memuru Ichabod Crane( johny depp) in olayı cözümlemeye çalışırken yaşadığı maceralar ve yerel halkla girdiği ilişkiler baya ilgi çekici. Polis memuru Ichabod'ın garip aletler kullanarak olayı cozmeye calışması ve korkak olmasına rağmen Don Kişot vari gizemli olayların peşinden tırsa tırsa gitmesi çok ilginç bir karakterin olusmasına neden olmuş. Ve cinayetlerin sebebi olduğu düşünülen bassız süvari'nin durdurulması için gereken herşey yapılacak ve kasabadaki cinayetlerin sonu getirilmeye çalışalacak. Kesinlikle, izlenesi ve tavsiye edilesi bir film, fantastik ve gerilim unsurları sevenlerin arşivinde bulunması gerekir. IMDB PUANI: 7.5

P.S:Başsız süvari rolünde Christopher Walken yine büyüleyici.

True Romance


1993 ABD yapımı, içinde birçok ünlü ismi barındıran ve tarz olarak kolay kolay biçimlendiremiyeceğimiz bir film. Filmin senaryosu, Quentin Tarantino'ya ait ve bircok otorite'ye göre Tarantino'nun en iyi senaryosu. Tony Scott, yönetmenliğini üstlendiği film'in, oyuncu kadrosu da cok zengin. Kimler yok ki; Christian Slater, Patricia Arquetta, Brad Pitt, Gary Oldman, Christopher Walken... Tabi ki bu müthiş senaryo, iyi bir yönetmen ve yıldızlarla dolu oyuncu kadrosu ortaya inanılmaz bir iş cıkartmış. Film, genel hatlarıyla bir aşk ve romantizim filmi diyebiliriz, fakat, detaylara girdiğimizde; aksiyon, macera, gerilim ve suç unsurları bulunan, klasik bir tarantino üslubuna sahip, hafif absürd unsurlarla kaplanmış , kan kokan , tutkulu bir aşkın hikayesi. Sıradan bir hayatı olan Clarence'ın ,hayatına bir gece yarısı giren telekız Alabama'ya sırılsıklam aşık olması ve onun patronundan yüklü miktarda esrar'ı kaçırıp, kendini Los Angeles yollarına vurması ve bu malı bir sinema yapımıcısına satmaya çalışırken yaşadıkları gerilim ve macere takdire şayen. Film'i , izlerken büyük ihtimalle Clarence ve Alabama'nın birbirilerine duydukları tutkulu aşkı kıskanacak ve benim niye böyle bir ilişkim yok diye sızlanacaksınız , dediğim gibi konu basit ama işleyiş biçimi film'in çok uç noktalarda ve çok tutkulu. Film'in diğer bir önemli noktası ise, ünlü yıldızların yan rolleri paylaşması ve bu yan rollerde , Christopher Walken ve Brad Pitt gercekten takdire şayan oyunculuklar ortaya cıkarmışlar. Son olarak film'im imdb puanı:7.9 , iyi seyirler....

8.07.2009

WRISTCUTTERS: A LOVE STORY

Öncelikle filmin benim için en olumlu noktası ünlü "ozan" Tom Waits'in oynuyor olmasıydı.Aslında 2007 yılında İstanbul Film Festivali kapsamında Türkiye'ye gelmiş o zaman görememiştim.Nihayet izleyebildim ve sadece Tom Waits için görmem gerektiği hissine kapılmamın yanlış olduğunu anladım.Film Hırvat yönetmen Goran Dukic'in ilk uzun metrajlı filmi.Senaryoyu Etgar Keret'in "Kneller's Happy Campers" adlı kısa öyküsüne bazı eklemeler yaparak oluşturmuş.Genel olarak,aşkı için intihar eden bir gencin Zia (Patrick Fugit) öbür dünyaya gitmesi ama beklentilerinin aksine orada da hayatın hemen hemen aynı hatta biraz daha kötü olduğunu keşfetmesi ve sevgilisinin de orada olduğunu öğrenmesi ile onu aramaya çıkması üzerine kurulu.Yola tüm ailesi intihar eden ve öte dünyada hala ailece birlikte yaşayan Eugune(Shea Whigham)'la birlikte çıkıyor ve çok geçmeden yanlarına oraya "yanlışlıkla" düşmüş genç ve güzel bir kız olan Mikal(Shannyn Sossamon)'ı da alıyorlar ve aşk hikayesi başlamış oluyor.

Film sonu ve işlediği konunun "hafifliği" itibariyle tipik bir Hollywood filmi gibi dursa da senaryosunun gelişmişliği,ilginç detaylar,mükemmele yakın mekan tasviri ve M.Gondry tarzı hayali,gerçeküstü öğelerin işlenişiyle bağımsız bir kara mizah olduğunun hakkını veriyor.Ayrıca oyunculuklar tamamiyle eksiksiz gibi duruyor.Filmin diğer güzelliklerinden biri de "birazdan geleceğim diyen kız gelmeyecek demektir","mucizeler senin ona ihtiyacın olmadığında ortaya çıkar","hep elde edemeyeceğin kızlara aşık oluyorsun" gibi etkileyici "quote" lara sahip olmasıydı.Ayrıca kara delik,bir yanıp bir sönen far,Tom Waits ve şürekası gibi ince detayları da filmin keyfini arttıracak cinsten.

imdb 7,4 vermiş bu filme.Benim notum da hemen hemen bu civarlarda olacak.imdb'nin 7,4'üne ilave olarak Tom Waits,Gogol Bordello şarkıları,öbür dünyadaki "love'll tear us apart" şarkısı,iyi oyunculuklar ve iki güzel genç kız için 0,5 puan da benden:7,9

"-Arkada oturanın pen*si yok demektir"

A Perfect World (Kusursuz Dünya)


Bu yazımda, benim için gerçekten özel olan bir film'i sizinle paylaşmak istedim. Gercekten, herkesin arsivinde olması gereken bir basucu filmi a perfect world. Film 1993 ABD yapımı, ve filmin yönetmeni hepimizin saygı duyduğu büyük bir isim, Clint Eastwood ve oyuncular ise; Kevin Costner, Clint Eastwood, Laura Dearn ve Bruce McGill. Film, Teksak eyaletinin hapisanesinden kacan kanun kacagı Butch ile arkadasının , bir banliyo mahallesinde, bir cocugu rehin almasıyla başlar ve bir sure sonra Phillip ile Butch arasında büyük bir dostluk başlar ve iş rehine ve rehin alan durumunda cıkıp, partner olmaya doğru ilerler. Sevdiği insanlar için, gozunu kırpmadan zalimce davranabilen fakat cocuklara ve iyi insanlara duyduğu saygıyla dengesiz bir karakter olan Butch, ve cocukluğunu nerdeyse hiç yasayamayan ve annessinin yasaklarına maruz kalmış olan bir cocuk Phillip, zamanla bu ikili kendi arlarındakı benzerlikleri fark edicekler, ve bu uzun yolculuk cok keyifli, heyecanlı bir yandan da, duygulu bi hal alıcak ve büyük ihtimalle filmin sonunda gözyaslarınızı tutamayacaksınız. Bu arada bu mutesem filmin orjinal kopyasını tüm müzik marketlerde bulabilirsiniz, iyi seyirler...

imdb puanı: 7.2