Pages

22.02.2010

Micheal Redford'la IL Postino Üzerine



Geçen hafta sinema dergileri arşivimi karıştırırken, bugüne kadar dikkatimi çekmemiş bir röportaja denk geldim. Sinema Dergisi, 2007 Ekim sayısında geçen bu röportajı Atilla Dorsay bir festivalde ratladığı yönetmen Micheal Redford'ile yapmış. İngiliz yönetmen, bugüne kadar pek popüler olamamış ama yönettiği Il Postino filmi ile sinema dünyasına damga vurmuştur. Röportajın, ilk bölümleri yönemtenin gelecek planları ve sinema üzerine geçiyor. İkinci, bölümde en can alıcı noktaya geliyoruz, tabiki İl Postino'ya. Öncelikle, Dorsay, Şili'li bir şair'in hayatı, İtalya'da geçen hikaye ve İngiliz Yönetmen'in sinemada nasıl buluştuğunu ve ne gibi zorluklar çektiğini soruyor. Redford'un açıklaması da bu soruyu doğrular şekilde oluyor, ilk başlarda teklifin zaten neden kendisine geldiğini anlamadığını ve filmi çekerken büyük zorluklar çektiğini söylüyor ve ekliyor Neruda'ya canlandıran, Philippe Noiret ise sadece Fransızca biliyordu:) Tam anlamıyla iletişimde karmaşa ile geçen filmi, çok iyi bir şekilde sonlandırtıklarını da ekliyor yönetmen.



Daha sonra konu, Massimo Troisi'ye geliyor. Filmde postacı Ruppolo, rolünü canlandıran İtalyan oyuncunun filmin bitimine doğru öldüğünü biliyordum ama detayları daha net öğreniyoruz. Yönetmen, ilk baştan beri Troisi'nin çok hasta olduğunun, yürümekte ve konuşmakta bile çok zorlandığını söylüyor ve bir itirafta bulunuyor, aslında Troisi'nin bu durumu filme ve canlandırdığı karaktere çok olumlu etkisi oldu. Sonraları, Troisi'nin durumu dahada ağırlaşıyor ve bir şekilde onu kaybetceğini anlıyan yönetmen, onla ilgili sahneleri tek başına bir yere oturtarak çekiyor ve film hileleri kullanarak Beatrice ile olan(sevdiği kız) sahneleri birleştiriyor. Çünki, çok geçmeden Troisi , Roma'da kalp krizinden ölüyor. Ne filmin son halini görebiliyor ne de aldığı onca ödülü...



Bu kadar dramatik konulardan sonra, yönetmen filmin çekimleri ile ilgili en komik anektodu aktarıyor. Filmin geçtiği Güney İtalya kasabasında her evin çatısında anten bulunuyor ve filmin geçtiği tarih açısından dolayı bu antenlerin olmaması gerekiyor. İlk başta, teknik olanaklarla silinmeye çalışan, antenler , anten sayısının çokluğundan imkansız hale geliyor. Ve son çare olarak, para verip antenleri toplatmak akıllarına geliyor ama bunu duyan uyanık İtalyanlar, bir olan antenlerini ertesi gün ikiye,üçe çıkarıp, anten başına para alıyorlar:)

Her yönü ile, her detay ile biraz daha beni kendine büyületen bu filmi, bu akşam birdaha izliyeceğim, bakalım gözden kaçmış bir anten görebilecekmiyim:)

2 yorum:

equinox dedi ki...

Naif incecik adam Massimo kalbimizde yasiyor.

CherrybLossomgirL dedi ki...

çok dokunaklı bir anı olmuş röportajda aktarılan. filmi izlemediğimi utanarak belirtim hemen aramaya koyuluyorum :(