Pages

15.10.2009

Into The Wild


Sean Penn'in gerçek bir hayat hikayesini konu alan, into the wild filmi, geçen yıl içinde en çok dikkat çeken bağımsız yapımlardan biri olmuştur. Bana göre, Sean Penn, Christopher McCandless'ın hayatını sinemaya o kadar güzel aktarmıştır ki, oyunculuğunu yanında ne kadar iyi bir yönetmen olduğunu herkese göstermiştir. Christopher, üniversiteden yeni mezun olmuş ve ailesinin büyük beklenti içinde bulunduğu bir gençtir. Ama o hayatı, kariyer peşinde, sıkıcı işlerde veya mesleki kaygılarla geçirmek istememektedir. Harvard'da Hukuk okumayı ve de ailesinin ona yeni bir araba alma teklifini elinin tersi ile iter. Kimseye bişey söylemeden ve yanına kimlik dahi almadan kendini yollara vurur. Film 4 chapter 'dan oluşuyor; doğum, ergenlik, adam olmak ve bilgelik. İlk bölümden itibaren, yollarda birçok arkadaşlık kuran Christopher adını da değiştirir, o artık Alexander Supertramp(Süperberduş)'dır. Süperberduş'un en büyük hayali ise gerekli malzemeleri tamamlayıp en son durağı olan Alaska'ya ulaşmaktır. Filmde çoğunlukla, zaman kavramı içi içe geçmiş durumda. Bir yandan chapterlar gösterilirken, bir yandan da Alex'in çocukluğuna ve ailesi ile olan ilişkilerine şahit oluyoruz. Dış sesleri, genellikle kız kardeşi seslendiriyor. Bu sahneleri izlerken neden Alex'in herşeyi bırakıp dünyayı keşfetmeye çıktığını görüyoruz. O ebeveynlerinin didişmelerinden bıkmış ve mutluluğun ve hayatın paylaştıkça, keşfettikçe daha güzel olabilceğine kanaat getirmiştir. Bir bakıma, modern zaman keşişine dönen Alex, insancıl tüm zaaflarından neredeyse kurtulmuş ve samimi duruşu ile birçok insanın sevgisini kazanmıştır. Seyahati boyunca, hayatta yapabileceği tüm deneyimleri yaşamıştır. Kano ile Meksika'ya gitmek, buğday biçerdöveri kullanıcısı olmak, hippi kampında yaşamak ve deri kemer işlemeyi öğrenmek vs... Bu aktiviteleri yaparken , yollarda otostop çekerken veya Alaska'nın ortasında karlar içinde bir minübüs içinde soğuktan titrerken bile birtek şeyden vazgeçmez. O da yazmak ve okumaktır. Hayatı, kalıplara sığmadan yaşamış bir adamın kimi zaman hazin kimi zaman eğlenceli bir öyküsü. Modern zamanda, vahşi doğada yaşanmış gerçek bir yaşam, uzun zamandır bir filmin sonu beni bu kadar etkilememişti. İzlerken, uzun olmasına rağmen hiç sıkılmayacağınız bir film. İyi seyirler...
imdb puanı: 8.2

3 yorum:

misanthrope dedi ki...

film müzikleri de gayet başarılıdır.
Özellikde Hard Sun'ı tavsiye ederim.(Eddie Vedder)

Hect. dedi ki...

Ewet, filmin müzikleride harika, müzikleri atlamışım. Hatırlattığın için teşekkürler...

sui generis dedi ki...

Christopher McCandless'ı canlı olarak son gören kişi jim gallien diye bi adammış hani filmde onu gidecegi yere bırakan ve botlarını veren adam bunca yıl sonra aynı sahneyi adam film için canlandırmış yine kendini oynamış çok garip bi duygu olsa gerek